Aydın ORAKIN bir söyleşisi...
2 posters
Kutluphoto :: KÜLTÜR & SANAT :: Tiyatro
1 sayfadaki 1 sayfası
Aydın ORAKIN bir söyleşisi...
AYIN SÖYEŞİSİ </I>
10 TEMMUZ 2007
Haşmet Zeybek'ten 'Allah vergisi Theodora' SÖYLEŞİ...
Türkiye tiyatrosunda Köy Seyirlik oyun türünü getiren ve sevdiren oyuncu, yönetmen ve daha çok yazar kimliğiyle bilinen Haşmet Zeybek, bugüne kadar 10'un üzerinde tiyatro oyun kitabı yayınlanmış ve birçok senaryosu sinema filmine çekilmiş. Yeni yazdığı Theodora adlı oyunu 15 bölümlük serinin ilk piyesi olarak tasarlamış. Tiyatrodaki düşünceleri ve mitoloji araştırmalarıyla da bilinen yazar “Tiyatroya başladığım zaman üslupta, mimari de büyük devrimler yapılması gerektiğini, Batı taklitçiliğinden kaçmak gerektiğini ve Babil'in harman yerine dönmek gerektiğine inandım” diyor. Haşmet Zeybek, tiyatrodaki teatral düşünceleri, yeni oyunu Theodora'yı, mitolojiyi ve bugünkü aydın kavramıyla ilgili düşüncelerini paylaştı.
Yeni oyununuz Theodora'dan bahseder mi siniz, Theodora'nın kelime anlamı nedir? Bizi biraz bilgilendirir misiniz?
Theodora Allah vergisi demek, theo teolojiden geliyor, dora da vergi demek. Yani Theodora Allah vergisi demek. İsim olarak oradan geliyor. Bizans'ça bir kelimedir. Theodora'nın hayatı çok önemlidir. Ben bunun bilincine vardığım zaman ona çarpıldım. Şöyle bir şey; 27 sene fahişe, 20 yılda imparator çıktı. Bu coğrafyayı ve bu siyaseti çok iyi bilen birisi. Ben oyun diye yazdım, insanlar gülsünler eğlensinler diye. Ama gidinde bir siyaset görün. İstanbul'un siyaseti. Mesela şöyle; Bizde diyor, doğurama gibi ihtişamlı olalım. Theodora diyor ki; sakın ha, eğer öyle bir şeye kalkışırsan vergileri artıracaksın, Suriye buraya gelir. Nitekim 548 yılında Theodora kanserden ölüyor. Theodora kanserden ölünce vergiler artırılıyor. Coğrafyanın siyaseti de şu; bugün içinde geçerli olan bir şeydir. Ve bunu Osmanlı nasıl düştü, Bizans nasıl düştü? Burada da anlatacağım. Meseleye kültürel ve güncel bakmamız gerekiyor. Geniş ve derinlemesine bir perspektifte bakmamız gerekiyor. Jüstinyem diyor; İstanbul'da oturan Ortadoğu'yu, Balkanları ve Kafkasları kontrol edebilmelidir. Yoksa diyor, onlar İstanbul'u kontrol eder. Şimdi Bizans'ın düşüşüne bakalım; Osmanlı gelmiş Makedonya'ya kadar sarmış. Fatih gelmiş Anadolu Hisarı'nın karşısına Rumeli Hisarı'nı yakmış. Bizans'ın kıpırdayacak hali kalmamış ki. Fatih, Kostantin ile ilgili diyor ki; bana bir deri ver orda hisar yapayım ve Rumeli Hisarı'nı bir buçuk ay içerisinde bitirdiklerinde, Kostantin diyor ki; Bir sığır derisi kadar yer istemiştin benden. O da diyor; Derinin kesilmişini söyledik. İp haline gelmiş deriden bahsettik diyor. Siyasetin güçten düşünce bir devlet böyle oyuncak haline gelir. Sonra efsaneler yaratılır. Efsanesiz yaşanılmaz.
Theodora'ya kaç yıldır çalışıyorsunuz?
20 yıldır bu oyun için çalışıyorum. Sahneye koymak için yedi yılımı verdim. İyi bir Bizans arşivim var. Ve çok çalıştım bu oyun için. Naria şu cevabı veriyor; Ben Fatih'le evlenirsem benden çocuk ister. Ben 52 yaşından sonra çocuk yapamam. İşin gerçeği başka, ritüeli başka, masalı başka, dansı başkadır.
Theodora'nın tematik derdi ne? Ve ya sizin oyundaki derdiniz ne?
Oyunun derdi İstanbul'u anlatmak ve İstanbul'da bir tiyatroyu anlatmak. Bir imparatoriçeyi, bir gelişimi anlatmak. Kültürlerin buluşması, mitolojilerin buluşması… Kendim zaten seyirlik oyunlardan geliyorum. 1970 yılında ödüller falan aldım. Sonra dedim ki bu seyirlik oyunlardan mimuslara geçeyim ve geçtim. Sonra baktım ki, mimuslar ve hatta pandomimuslar da bizim oyunlarımız. Doğuluların oyunlarıdır. Tüm geçmiş kültürü yasaklamış Hıristiyanlık ve ortada cambazlık kalmış. Keçi oyunları v.s, bunu da yapanlar Doğululardır. Mesela adam keçilere öğretmiş, çemberli taşın tepesinde boynuzunu, ayağını sallıyor. Gösteri yapıyor. Ve insanlar gülüyor, eğleniyor. Hayvanlarla böyle işler yapılmış. Oyunda da benim aldığım kaz sahnesi var. Kadın yatıyor, oraya mısır atılıyor eğitilmiş kazlar geliyor yiyor. Böyle müthiş bir eğlence havası… İşin daha derinine girince baktım ki Bizans'ın sahibi yok. Doğulular Batılı bir toplum diye itmişler, Batılılar ise Doğulu toplum diye itmişler. 1930 yıllarına kadar Bizansla ilgili bir enstitü bile kurulmamış. Hatta gençliğimizde bize Bizans tiyatrosu diye bir şey yoktur, mimusları, şarkı sözleri vardır dediler. Din uygarlığı iki tarafı da bizden yok saymıştır. Çünkü baktığınız zaman Bizans Doğuludur. Komün el yaşamı Sasaniler'den almışlar. Theodora hem çok renkli, hem ritüel, hem şarkıcı, mimusçu, pandomimusçu, hem de imparatoriçe… Thodora turnelerinde; Doğu toplumunun yapısını çok iyi çözmüş. Hatta imparatoriçe olarak İran Şahı Hüsreve bir ferman gönderir. Şah fermana bakar Theodora'nın imzasını görünce, bir kadının fermanını okumaya değmez diyor. Bu bizim toplumumuzun, toprağımızın kültürü.
Bu 15 bölümlük serinin ilk oyunu bildiğim kadarıyla, diğer bölümler de Theodora'nın üzerinden mi gelişecek, diğer bölümlerde konular ne olacak?
Ben her bölümünü ayrı yapacağım. Hipodrom bölümünü hipodromda, Ayasofya bölümünü Ayasofya'da, Beyazıt Meydanı'nda geçeni Beyazıt Meydanı'nda, kraliçe olduktan sonra kraliçeliğini toplayan bir nehir oyun haline getirdim. 15 ayrı mekanda, 15 ayrı oyun oldu. Oynadığımız ilk Theodora'nın tiyatroculuk bölümü oyunudur. Küçük bir adım attırdık. Theodora'nın tiyatrodaki 17 yaş hali. Oyun karakterlerinin isimleri o dönemin isimleri. İnsanlar öykü anlatmayı unutuyorlar. İnsanların öyküleri yoksa kendileri yoktur. Her karakterin kendi içerisinde dramları ve icraatları var.
Haşmet Zeybek kendisini nasıl tanımlıyor teatral anlamda? Kendinizden bahseder misiniz biraz? Ve tiyatro serüveninizi anlatır mısınız?
Bir radyo programında bana sordular nasıl tiyatrocu oldunuz diye. Bende şunu söyledim; Başka bir şey olamazdım. Çünkü anam elimden tutar düğün evine götürürdü. Ninem elimden tutar Mevlit'e götürürdü. Ben bu iki gel-git arası yaşadım. Almanya'da çağdaş yazarlar arasında Mevlit'i anlattığımda birinci seçildim. Yaşayan yazarlar arasında en üsluplusu seçildim. Tabi bunu burada söyleyeni Sivas'ta yakarlar. Anlattığım şu; Mevlit okunurken dua sonrasından hemen insanın uykusu gelir, içi geçer yani. O sırada ayağa kaldırır ve tüm seyirci sırtını sıvazlar ayağa kalkar ve gider başka yere oturur. Tiyatroya başladığım zaman üslupta, mimari de büyük devrimler yapılması gerektiğini, Batı taklitçiliğinden kaçmak gerektiğini ve Babil'in harman yerine dönmek gerektiğine inandım. Harman yerleri vardır ya, hasat kalktıktan sonra dengbêjî(ozan) falan oturur, hikâyeler anlatılır. Bu meseleyi kavradım ve böylece seyirlik oyunlarına başladım. 1970 ve 2007. 37 yıl sonra mimusa küçük bir adım attım. 1970 yılında ilk seyirlik oyunları getirdim ve bundan dolayı TRT Bilim Sanat Ödülü aldım.
Birçok film senaryosu yazdınız, Türkiye sinemasında da bir yere sahipsiniz…
Ben çok Ortodoks bir tiyatrocuyum. Esas benim işim tiyatro. Tüm inceliklerini bildiğim mesleğimdir tiyatro. Sinema benim için hazır para kazanılacak bir yer gibiydi. Çünkü reklâm yapmamaya, sistemle bütünleşmemeye baştan karar verdiğim için, kala kala elimde o kalmıştı. Onun için onu yaptım. İnsan başka işler yapabilir ama esas yaptığı iş vardır. Sanırım yıllar sonra Haşmet Zeybek denildiği zaman oyun yazarı olarak anılacağım. Senaryo da yazdı denilecek. Örneğin Nazım Hikmet. Nazım'ın oyunları şiirleri gibi değil. Şiire boyut getiren, hava getiren, çığır açan bir adam. Oyunları ise, Fransızları taklit eden, şehir tiyatrosunda oynansın da üç-beş kuruş kazansın dediği türden oyunlardır. Bazı arkadaşlar çok abartırlar, aman oyunları şöyle diye. Öyle değil. Nazım'ın şiirdeki tutumu daha iyidir. Çünkü adam şairdir. Şimdi Nazım resim de yapıyor. Ona ressam mı diyeceksiniz? Meslek çok önemlidir. Sokrates'e soruyorlar doğru adam kimdir diye. O da doğru adam işini doğru yapan adamdır diyor. Bu dünya da bir mesleğiniz olacak, onu doğru yapacaksınız. O meslekte pirleşeceksiniz. Oradan bir miras alacaksınız ve bir miras bırakıp gideceksiniz.
Dünya tiyatro tarihinin Batılılar tarafından yazıldığını biliyoruz ve Batılılar bu işi üç bin yıl önce yaptığını da yazılı belgelerden biliyoruz. Peki, bu konuda bir Doğulu tiyatrocu olarak, araştırma ve bilgilerinizden faydalanmak için; Doğulular tarih boyunca teatral olarak ne yaptılar?
Biz bu konuya kökünden başlıyoruz. Batı kültürü dediğimiz şey Antik Yunan'dan Roma'ya geçen bir kültürdür. Öncesi de yoktur. Mesela Engles, bizim bilgimiz dünyanın yediden biri der. 19. y.y da Truva bilinmiyordu mesela. Hele çivi yazısı, Babil, Sümer hiç bilinmiyordu. Efes 1950'de bulundu. Hala bazı yerlerde Truva deyince Yunan şehri diye biliniyor. Öyle bir şey olsa Yunan Yunanlıya niye saldırsın ki? Truva Tuşta'nın uzantısıdır. Tuşta da Van'dır. Truva Anadolu'nun bir uç şehridir. Şimdi bunlar yeni veriler, yeni bilgilerle günışığına çıkıyor. 3000 yılında yazıya geçmiş Hamurabi diye bir dam çıkmış. Yasalar yazmış. Hukukta hep Roma okunur. Roma hukukuna gelene kadar Doğu'da bazı şehirler kurulmuş, Medeniyetler gelişmiş. Bir ton olay olmuş. Batılı bunun farkında değil. Olması da gerekmiyor. Mesela Irak. Komşumuz bize ırak olur mu? O İngiltere'ye ırak. Coğrafi, tarihi, politik, ekonomik, bağımsız bir literatürle bağımsız bir kültür yaratıp, yepyeni gözlerle bakmamız gerekiyor. Yeni araştırmalar yapmamız gerekiyor. Ve kendi toprağımızdan bakmamız gerekiyor.
Kültür meselesini ve aydın kavramını nasıl formüle ediyorsunuz?
Kültür meselesi şöyle bir meseledir; Eğer insana yaprak dersek; Her yaprak bir dal üzerinde olur. Her dal bir kök üzerinde olur, her kök bir toprak üzerinde olur. Yoksa kıç üzerinde olur ne olduğu belli olmaz. Şimdi bugünkü aydınlar gazel yaprağı gibi, kökü yok, dalı yok, toprağı yok. Bazen incir ağacında ceviz yaprağı görüyorsunuz. Buna şaşırmamak lazım. Yapraklar yolunu şaşırmış. İşte bunun yöntemi bu kökten bakmaktır. Aydın olmak önemli değil, düşünür olabilmektir.
Türkiye'de yaşayan bir yazar olarak, ülke sorunlarına ne derece de mesafelisiniz, ülke sorunlarına genel bakışınız ve iktidar v.s…
Tam anlamıyla bilimsel düşünceden bakmamız lazım. Yoksa bu sulandırılmış hurafeler ki bunların başında Amerika geliyor. Hayatla ilgisi olmayan hamasetler, bunlarla siyaset yapılıyor. Bunlarla yalan söyleniyor aslında. Her şeyin arkasında bir yalan var. Çünkü insanoğlunun özüne yabanlaştırıldı. Çünkü insan, üretim yapandır. Özüne yabancılaşmayandır. Koskoca dünya da üç bin beş yüz kişi üretiyor. Geri kalanda reklâmcılığını yapıyor. Pazarlıyor. Tabiî ki burada bir çatışmalı kültür var. Çünkü ilerici, devrimci kültür insanlardan saklandığı için, insanlar ritüellerle yönetiliyor. Ben isterdim ki bu ritüelleri oyunlarımızda gülünecek malzeme olarak kullanalım. İnsanoğlu bu dünyada iki oyunla karşı karşıyadır. Bir, doğanın insana oynadığı oyun. Bir de, insanın insana oynadığı oyun. Şimdi bu da oyun içinde oyundur. Demokrasicilik oyunu bilmem ne oyunu… Ayıp deyelim ki bir dilencilik kültürü getiriyorsun. İnsanları bir çuval kömüre muhtaç ediyorsun, oyunu alıyorsun, buna da dönüp duruyorsun diyorsun bu bir milli iradedir. Artık suçlu da suç unsuru da bellidir. Bunu aydınlar da, bizi yönetenler de, herkes biliyor. Ne yazık ki korkularından söyleyemiyorlar. Bak senle ben özgürüz söylüyoruz. Tüm dünyadaki melanetin bedeli, üreticisi, belası Pentagon'dur.
Haşmet Zeybek nereden nereye?
1948 yılında Tarsus'ta doğdum. Ortaokulu Karaisalı yatılı okulunda okudum ve bu dönem benim oyun yazmaya başladığım dönemdi. Liseye geldiğim yıl ilk yazdığım oyun “Kalem Tutan Eli Öp” idi ve bu oyun lise temsili olarak sahnelendi. Aynı yıl Tarsus halk evine yönetici oldum. Burada “Irgat” isimli oyunum oynandı. O yıllarda “Düğün Ya Da Davul”u yazmaya başladım ve bu oyunu üç gün üç gece olarak tasarladım. Bunu ODTÜ şenliklerinde 1968 yılında oynadım ve başarıya layık görülerek ödül aldım. Aynı yıl Ankara deneme sahnesi tarafından en iyi amatör topluluk seçildi ve ödül aldı. 1970 yılında TRT Bilim Ödülleri'ne katıldım ve ödül aldım. Üniversiteye geldiğimde LCC bursunu aldım. Bursla İstanbul'a geldim ve bir yandan üniversite okurken diğer yandan tiyatro çalışmalarımı sürdürdüm. Dostlar tiyatrosunun işçi tiyatroları kurslarına katıldım. “Alpa gut Olayı” isimli oyunumu yazdım. 12 Mart sonrası Ulvi Uraz Tiyatrosu'nda profesyonel oyuncu oldum. Bu sezonun bitiminde Güzin Özyağcılar ve Erdal Özyağcılar ile birlikte GAZETE tiyatrosunu kurduk. Burada da “Düzenbaz”, “Şaşkın Politikacı Abidin Bey”, “Bu Kaçıncı Baskı” isimli oyunları yazdım.1974 yılında Muhsin ERTUĞRUL Bey'in tiyatroya dönüşü ile şehir tiyatrosuna girdim. 1402 sayılı yasa ile görevimden ayrılmak zorunda kaldım. Sinema çalışmalarında bulundum. “Halkalı Köle”, “Kimlik”, “Çark”, “Şaşkın Ördek”, “Aptal Kahraman”, “Hanım Çiftliği” sinema çalışmalarıma örneklerdir. 1990 yılında tiyatroya döndüm. Genç arkadaşlarımla gençlik günleri için “Kimlik” oyunumu yazdım.1992 yılında “Ayran Geven” oyunumu sahneledim. Paneller ve seminerler düzenledim. Özellikle meddah, karagöz ve orta oyunu üzerine yoğunlaştım. Şamanizm'i araştırdım, "Bir" isimli oyunu sahneledim. Bu dönem çalışmalarımı iki cilt halinde kitaplaştırıp Eylül 2002'de yayınladım.
10 TEMMUZ 2007
Haşmet Zeybek'ten 'Allah vergisi Theodora' SÖYLEŞİ...
Türkiye tiyatrosunda Köy Seyirlik oyun türünü getiren ve sevdiren oyuncu, yönetmen ve daha çok yazar kimliğiyle bilinen Haşmet Zeybek, bugüne kadar 10'un üzerinde tiyatro oyun kitabı yayınlanmış ve birçok senaryosu sinema filmine çekilmiş. Yeni yazdığı Theodora adlı oyunu 15 bölümlük serinin ilk piyesi olarak tasarlamış. Tiyatrodaki düşünceleri ve mitoloji araştırmalarıyla da bilinen yazar “Tiyatroya başladığım zaman üslupta, mimari de büyük devrimler yapılması gerektiğini, Batı taklitçiliğinden kaçmak gerektiğini ve Babil'in harman yerine dönmek gerektiğine inandım” diyor. Haşmet Zeybek, tiyatrodaki teatral düşünceleri, yeni oyunu Theodora'yı, mitolojiyi ve bugünkü aydın kavramıyla ilgili düşüncelerini paylaştı.
Yeni oyununuz Theodora'dan bahseder mi siniz, Theodora'nın kelime anlamı nedir? Bizi biraz bilgilendirir misiniz?
Theodora Allah vergisi demek, theo teolojiden geliyor, dora da vergi demek. Yani Theodora Allah vergisi demek. İsim olarak oradan geliyor. Bizans'ça bir kelimedir. Theodora'nın hayatı çok önemlidir. Ben bunun bilincine vardığım zaman ona çarpıldım. Şöyle bir şey; 27 sene fahişe, 20 yılda imparator çıktı. Bu coğrafyayı ve bu siyaseti çok iyi bilen birisi. Ben oyun diye yazdım, insanlar gülsünler eğlensinler diye. Ama gidinde bir siyaset görün. İstanbul'un siyaseti. Mesela şöyle; Bizde diyor, doğurama gibi ihtişamlı olalım. Theodora diyor ki; sakın ha, eğer öyle bir şeye kalkışırsan vergileri artıracaksın, Suriye buraya gelir. Nitekim 548 yılında Theodora kanserden ölüyor. Theodora kanserden ölünce vergiler artırılıyor. Coğrafyanın siyaseti de şu; bugün içinde geçerli olan bir şeydir. Ve bunu Osmanlı nasıl düştü, Bizans nasıl düştü? Burada da anlatacağım. Meseleye kültürel ve güncel bakmamız gerekiyor. Geniş ve derinlemesine bir perspektifte bakmamız gerekiyor. Jüstinyem diyor; İstanbul'da oturan Ortadoğu'yu, Balkanları ve Kafkasları kontrol edebilmelidir. Yoksa diyor, onlar İstanbul'u kontrol eder. Şimdi Bizans'ın düşüşüne bakalım; Osmanlı gelmiş Makedonya'ya kadar sarmış. Fatih gelmiş Anadolu Hisarı'nın karşısına Rumeli Hisarı'nı yakmış. Bizans'ın kıpırdayacak hali kalmamış ki. Fatih, Kostantin ile ilgili diyor ki; bana bir deri ver orda hisar yapayım ve Rumeli Hisarı'nı bir buçuk ay içerisinde bitirdiklerinde, Kostantin diyor ki; Bir sığır derisi kadar yer istemiştin benden. O da diyor; Derinin kesilmişini söyledik. İp haline gelmiş deriden bahsettik diyor. Siyasetin güçten düşünce bir devlet böyle oyuncak haline gelir. Sonra efsaneler yaratılır. Efsanesiz yaşanılmaz.
Theodora'ya kaç yıldır çalışıyorsunuz?
20 yıldır bu oyun için çalışıyorum. Sahneye koymak için yedi yılımı verdim. İyi bir Bizans arşivim var. Ve çok çalıştım bu oyun için. Naria şu cevabı veriyor; Ben Fatih'le evlenirsem benden çocuk ister. Ben 52 yaşından sonra çocuk yapamam. İşin gerçeği başka, ritüeli başka, masalı başka, dansı başkadır.
Theodora'nın tematik derdi ne? Ve ya sizin oyundaki derdiniz ne?
Oyunun derdi İstanbul'u anlatmak ve İstanbul'da bir tiyatroyu anlatmak. Bir imparatoriçeyi, bir gelişimi anlatmak. Kültürlerin buluşması, mitolojilerin buluşması… Kendim zaten seyirlik oyunlardan geliyorum. 1970 yılında ödüller falan aldım. Sonra dedim ki bu seyirlik oyunlardan mimuslara geçeyim ve geçtim. Sonra baktım ki, mimuslar ve hatta pandomimuslar da bizim oyunlarımız. Doğuluların oyunlarıdır. Tüm geçmiş kültürü yasaklamış Hıristiyanlık ve ortada cambazlık kalmış. Keçi oyunları v.s, bunu da yapanlar Doğululardır. Mesela adam keçilere öğretmiş, çemberli taşın tepesinde boynuzunu, ayağını sallıyor. Gösteri yapıyor. Ve insanlar gülüyor, eğleniyor. Hayvanlarla böyle işler yapılmış. Oyunda da benim aldığım kaz sahnesi var. Kadın yatıyor, oraya mısır atılıyor eğitilmiş kazlar geliyor yiyor. Böyle müthiş bir eğlence havası… İşin daha derinine girince baktım ki Bizans'ın sahibi yok. Doğulular Batılı bir toplum diye itmişler, Batılılar ise Doğulu toplum diye itmişler. 1930 yıllarına kadar Bizansla ilgili bir enstitü bile kurulmamış. Hatta gençliğimizde bize Bizans tiyatrosu diye bir şey yoktur, mimusları, şarkı sözleri vardır dediler. Din uygarlığı iki tarafı da bizden yok saymıştır. Çünkü baktığınız zaman Bizans Doğuludur. Komün el yaşamı Sasaniler'den almışlar. Theodora hem çok renkli, hem ritüel, hem şarkıcı, mimusçu, pandomimusçu, hem de imparatoriçe… Thodora turnelerinde; Doğu toplumunun yapısını çok iyi çözmüş. Hatta imparatoriçe olarak İran Şahı Hüsreve bir ferman gönderir. Şah fermana bakar Theodora'nın imzasını görünce, bir kadının fermanını okumaya değmez diyor. Bu bizim toplumumuzun, toprağımızın kültürü.
Bu 15 bölümlük serinin ilk oyunu bildiğim kadarıyla, diğer bölümler de Theodora'nın üzerinden mi gelişecek, diğer bölümlerde konular ne olacak?
Ben her bölümünü ayrı yapacağım. Hipodrom bölümünü hipodromda, Ayasofya bölümünü Ayasofya'da, Beyazıt Meydanı'nda geçeni Beyazıt Meydanı'nda, kraliçe olduktan sonra kraliçeliğini toplayan bir nehir oyun haline getirdim. 15 ayrı mekanda, 15 ayrı oyun oldu. Oynadığımız ilk Theodora'nın tiyatroculuk bölümü oyunudur. Küçük bir adım attırdık. Theodora'nın tiyatrodaki 17 yaş hali. Oyun karakterlerinin isimleri o dönemin isimleri. İnsanlar öykü anlatmayı unutuyorlar. İnsanların öyküleri yoksa kendileri yoktur. Her karakterin kendi içerisinde dramları ve icraatları var.
Haşmet Zeybek kendisini nasıl tanımlıyor teatral anlamda? Kendinizden bahseder misiniz biraz? Ve tiyatro serüveninizi anlatır mısınız?
Bir radyo programında bana sordular nasıl tiyatrocu oldunuz diye. Bende şunu söyledim; Başka bir şey olamazdım. Çünkü anam elimden tutar düğün evine götürürdü. Ninem elimden tutar Mevlit'e götürürdü. Ben bu iki gel-git arası yaşadım. Almanya'da çağdaş yazarlar arasında Mevlit'i anlattığımda birinci seçildim. Yaşayan yazarlar arasında en üsluplusu seçildim. Tabi bunu burada söyleyeni Sivas'ta yakarlar. Anlattığım şu; Mevlit okunurken dua sonrasından hemen insanın uykusu gelir, içi geçer yani. O sırada ayağa kaldırır ve tüm seyirci sırtını sıvazlar ayağa kalkar ve gider başka yere oturur. Tiyatroya başladığım zaman üslupta, mimari de büyük devrimler yapılması gerektiğini, Batı taklitçiliğinden kaçmak gerektiğini ve Babil'in harman yerine dönmek gerektiğine inandım. Harman yerleri vardır ya, hasat kalktıktan sonra dengbêjî(ozan) falan oturur, hikâyeler anlatılır. Bu meseleyi kavradım ve böylece seyirlik oyunlarına başladım. 1970 ve 2007. 37 yıl sonra mimusa küçük bir adım attım. 1970 yılında ilk seyirlik oyunları getirdim ve bundan dolayı TRT Bilim Sanat Ödülü aldım.
Birçok film senaryosu yazdınız, Türkiye sinemasında da bir yere sahipsiniz…
Ben çok Ortodoks bir tiyatrocuyum. Esas benim işim tiyatro. Tüm inceliklerini bildiğim mesleğimdir tiyatro. Sinema benim için hazır para kazanılacak bir yer gibiydi. Çünkü reklâm yapmamaya, sistemle bütünleşmemeye baştan karar verdiğim için, kala kala elimde o kalmıştı. Onun için onu yaptım. İnsan başka işler yapabilir ama esas yaptığı iş vardır. Sanırım yıllar sonra Haşmet Zeybek denildiği zaman oyun yazarı olarak anılacağım. Senaryo da yazdı denilecek. Örneğin Nazım Hikmet. Nazım'ın oyunları şiirleri gibi değil. Şiire boyut getiren, hava getiren, çığır açan bir adam. Oyunları ise, Fransızları taklit eden, şehir tiyatrosunda oynansın da üç-beş kuruş kazansın dediği türden oyunlardır. Bazı arkadaşlar çok abartırlar, aman oyunları şöyle diye. Öyle değil. Nazım'ın şiirdeki tutumu daha iyidir. Çünkü adam şairdir. Şimdi Nazım resim de yapıyor. Ona ressam mı diyeceksiniz? Meslek çok önemlidir. Sokrates'e soruyorlar doğru adam kimdir diye. O da doğru adam işini doğru yapan adamdır diyor. Bu dünya da bir mesleğiniz olacak, onu doğru yapacaksınız. O meslekte pirleşeceksiniz. Oradan bir miras alacaksınız ve bir miras bırakıp gideceksiniz.
Dünya tiyatro tarihinin Batılılar tarafından yazıldığını biliyoruz ve Batılılar bu işi üç bin yıl önce yaptığını da yazılı belgelerden biliyoruz. Peki, bu konuda bir Doğulu tiyatrocu olarak, araştırma ve bilgilerinizden faydalanmak için; Doğulular tarih boyunca teatral olarak ne yaptılar?
Biz bu konuya kökünden başlıyoruz. Batı kültürü dediğimiz şey Antik Yunan'dan Roma'ya geçen bir kültürdür. Öncesi de yoktur. Mesela Engles, bizim bilgimiz dünyanın yediden biri der. 19. y.y da Truva bilinmiyordu mesela. Hele çivi yazısı, Babil, Sümer hiç bilinmiyordu. Efes 1950'de bulundu. Hala bazı yerlerde Truva deyince Yunan şehri diye biliniyor. Öyle bir şey olsa Yunan Yunanlıya niye saldırsın ki? Truva Tuşta'nın uzantısıdır. Tuşta da Van'dır. Truva Anadolu'nun bir uç şehridir. Şimdi bunlar yeni veriler, yeni bilgilerle günışığına çıkıyor. 3000 yılında yazıya geçmiş Hamurabi diye bir dam çıkmış. Yasalar yazmış. Hukukta hep Roma okunur. Roma hukukuna gelene kadar Doğu'da bazı şehirler kurulmuş, Medeniyetler gelişmiş. Bir ton olay olmuş. Batılı bunun farkında değil. Olması da gerekmiyor. Mesela Irak. Komşumuz bize ırak olur mu? O İngiltere'ye ırak. Coğrafi, tarihi, politik, ekonomik, bağımsız bir literatürle bağımsız bir kültür yaratıp, yepyeni gözlerle bakmamız gerekiyor. Yeni araştırmalar yapmamız gerekiyor. Ve kendi toprağımızdan bakmamız gerekiyor.
Kültür meselesini ve aydın kavramını nasıl formüle ediyorsunuz?
Kültür meselesi şöyle bir meseledir; Eğer insana yaprak dersek; Her yaprak bir dal üzerinde olur. Her dal bir kök üzerinde olur, her kök bir toprak üzerinde olur. Yoksa kıç üzerinde olur ne olduğu belli olmaz. Şimdi bugünkü aydınlar gazel yaprağı gibi, kökü yok, dalı yok, toprağı yok. Bazen incir ağacında ceviz yaprağı görüyorsunuz. Buna şaşırmamak lazım. Yapraklar yolunu şaşırmış. İşte bunun yöntemi bu kökten bakmaktır. Aydın olmak önemli değil, düşünür olabilmektir.
Türkiye'de yaşayan bir yazar olarak, ülke sorunlarına ne derece de mesafelisiniz, ülke sorunlarına genel bakışınız ve iktidar v.s…
Tam anlamıyla bilimsel düşünceden bakmamız lazım. Yoksa bu sulandırılmış hurafeler ki bunların başında Amerika geliyor. Hayatla ilgisi olmayan hamasetler, bunlarla siyaset yapılıyor. Bunlarla yalan söyleniyor aslında. Her şeyin arkasında bir yalan var. Çünkü insanoğlunun özüne yabanlaştırıldı. Çünkü insan, üretim yapandır. Özüne yabancılaşmayandır. Koskoca dünya da üç bin beş yüz kişi üretiyor. Geri kalanda reklâmcılığını yapıyor. Pazarlıyor. Tabiî ki burada bir çatışmalı kültür var. Çünkü ilerici, devrimci kültür insanlardan saklandığı için, insanlar ritüellerle yönetiliyor. Ben isterdim ki bu ritüelleri oyunlarımızda gülünecek malzeme olarak kullanalım. İnsanoğlu bu dünyada iki oyunla karşı karşıyadır. Bir, doğanın insana oynadığı oyun. Bir de, insanın insana oynadığı oyun. Şimdi bu da oyun içinde oyundur. Demokrasicilik oyunu bilmem ne oyunu… Ayıp deyelim ki bir dilencilik kültürü getiriyorsun. İnsanları bir çuval kömüre muhtaç ediyorsun, oyunu alıyorsun, buna da dönüp duruyorsun diyorsun bu bir milli iradedir. Artık suçlu da suç unsuru da bellidir. Bunu aydınlar da, bizi yönetenler de, herkes biliyor. Ne yazık ki korkularından söyleyemiyorlar. Bak senle ben özgürüz söylüyoruz. Tüm dünyadaki melanetin bedeli, üreticisi, belası Pentagon'dur.
Haşmet Zeybek nereden nereye?
1948 yılında Tarsus'ta doğdum. Ortaokulu Karaisalı yatılı okulunda okudum ve bu dönem benim oyun yazmaya başladığım dönemdi. Liseye geldiğim yıl ilk yazdığım oyun “Kalem Tutan Eli Öp” idi ve bu oyun lise temsili olarak sahnelendi. Aynı yıl Tarsus halk evine yönetici oldum. Burada “Irgat” isimli oyunum oynandı. O yıllarda “Düğün Ya Da Davul”u yazmaya başladım ve bu oyunu üç gün üç gece olarak tasarladım. Bunu ODTÜ şenliklerinde 1968 yılında oynadım ve başarıya layık görülerek ödül aldım. Aynı yıl Ankara deneme sahnesi tarafından en iyi amatör topluluk seçildi ve ödül aldı. 1970 yılında TRT Bilim Ödülleri'ne katıldım ve ödül aldım. Üniversiteye geldiğimde LCC bursunu aldım. Bursla İstanbul'a geldim ve bir yandan üniversite okurken diğer yandan tiyatro çalışmalarımı sürdürdüm. Dostlar tiyatrosunun işçi tiyatroları kurslarına katıldım. “Alpa gut Olayı” isimli oyunumu yazdım. 12 Mart sonrası Ulvi Uraz Tiyatrosu'nda profesyonel oyuncu oldum. Bu sezonun bitiminde Güzin Özyağcılar ve Erdal Özyağcılar ile birlikte GAZETE tiyatrosunu kurduk. Burada da “Düzenbaz”, “Şaşkın Politikacı Abidin Bey”, “Bu Kaçıncı Baskı” isimli oyunları yazdım.1974 yılında Muhsin ERTUĞRUL Bey'in tiyatroya dönüşü ile şehir tiyatrosuna girdim. 1402 sayılı yasa ile görevimden ayrılmak zorunda kaldım. Sinema çalışmalarında bulundum. “Halkalı Köle”, “Kimlik”, “Çark”, “Şaşkın Ördek”, “Aptal Kahraman”, “Hanım Çiftliği” sinema çalışmalarıma örneklerdir. 1990 yılında tiyatroya döndüm. Genç arkadaşlarımla gençlik günleri için “Kimlik” oyunumu yazdım.1992 yılında “Ayran Geven” oyunumu sahneledim. Paneller ve seminerler düzenledim. Özellikle meddah, karagöz ve orta oyunu üzerine yoğunlaştım. Şamanizm'i araştırdım, "Bir" isimli oyunu sahneledim. Bu dönem çalışmalarımı iki cilt halinde kitaplaştırıp Eylül 2002'de yayınladım.
Rıs£Lord_Vad£R- Mesaj Sayısı : 334
Nerden : biLeciK
İş/Hobiler : öğRenci =) hobiLer soLenmes =)
Kayıt tarihi : 05/04/08
Geri: Aydın ORAKIN bir söyleşisi...
oncekı yıLa ait bi SöyleŞi yanlıs...!!
Rıs£Lord_Vad£R- Mesaj Sayısı : 334
Nerden : biLeciK
İş/Hobiler : öğRenci =) hobiLer soLenmes =)
Kayıt tarihi : 05/04/08
Geri: Aydın ORAKIN bir söyleşisi...
oquDunmu Çoq Meraq Ediorm... =)
Rıs£Lord_Vad£R- Mesaj Sayısı : 334
Nerden : biLeciK
İş/Hobiler : öğRenci =) hobiLer soLenmes =)
Kayıt tarihi : 05/04/08
Rıs£Lord_Vad£R- Mesaj Sayısı : 334
Nerden : biLeciK
İş/Hobiler : öğRenci =) hobiLer soLenmes =)
Kayıt tarihi : 05/04/08
Geri: Aydın ORAKIN bir söyleşisi...
uqrasMam...ZaTn...
Rıs£Lord_Vad£R- Mesaj Sayısı : 334
Nerden : biLeciK
İş/Hobiler : öğRenci =) hobiLer soLenmes =)
Kayıt tarihi : 05/04/08
Kutluphoto :: KÜLTÜR & SANAT :: Tiyatro
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz